[Film Analizi] Kurak Günler

[Film Analizi] Kurak Günler


SPOILER içerir

Giriş

Kurak Günler, klasik bir anlatı tarzıyla başlıyor (bkz. Uğultulu Tepeler): yabancı birinin gözünden yeni gelinen mekan ve insanlar, oraya “yabancı seyirci”ye de aktarılıyor. Ama bu anlatıda Türk seyircinin o yere savcı kadar yabancı olmadığını, en azından birkaç şeyin tanıdık geldiğini düşünüyorum. Mesela benim köyümde de sular çok sık kesilir ve bizim bağlara da domuz dadanır yalnız domuzların avlanması filmde gösterildiği gibi eğlence olarak algılanmaz, insanlar emeklerini, belki de tek geçimlerini kurtarmak için avlamak zorunda kalırlar. Domuz avlama demişken baştaki sahnenin oldukça çarpıcı olduğunu ama yolu boyadıkça boyamaya devam eden miktarı nedeniyle biraz abartı olduğunu düşünüyorum. Savcı Emre, o ortama olabildiğince yabancı ve Emre, kasabanın ileri gelenleriyle her oturduğunda iletişim sağlanamıyor, iki taraf birbirini yanlış anlıyor. Bu sahneler oldukça eğlenceliydi :D

Su imgesi

Su sahnelerine gelirsek, geçen dönem aldığım TR494 dersindeki yoruma açık eserlerde (bkz. “Big Fish by Tim Burton”, “Axolotl by Julio Cortazar”, “Avından El Alan by Bilge Karasu”)  hep balık (hâliyle su da) olmasından mıdır nedir Kurak Günler’de de aklım dersteki analizlerimize gitti. Genelde su, insanın kendini bulması, içine dönmesiyle ve/ya kişisel gelişimiyle yorumlanıyor (köyde suyun olmaması insanların kendilerini bulamadıklarını mı simgeliyor o zaman?). Emre’nin her rahatlamak istediğinde göle gitmesi, suda kendini, idealistliğini bulması ve her döndüğünde bu idealistliğine devam etmesi, Murat’la karşılaşmalarında hep su olması bu yorumlarla ilişkilendirilebilir. Ayrıca, gölün dibinin bataklık olması nedeniyle filmde Emre’nin birkaç sefer uyarıldığını görüyoruz. Daha filmin başından bu sahnenin yer alması aslında sonunu da söylüyor: idealistliğinin, kendi olmasının onu dibe çekeceğini…

Tema ve filmin bu temayı işleyişi

Filmin düz akmayan bir zamanı var, zaten av sahnesiyle başlayıp av sahnesiyle bitmesi de bu daireselliği (?) haklı çıkarıyor. Sonu demişken aralarındaki obruk iki taraf arasındaki aşılamayacak o derin uçurumu gösteriyor. (Emre'yle Muratın karşı tarafa nasıl geçtiğini sorgulayanlar olmuş, bence onlar geçtikten sonra obruk oluştu ama öyle olmadıysa aşağılarda bir teorim daha var.) Filmde obrukların idari düzende ve toplumsal huzurdaki derin eksiklikleri sembolize ettiğini anlamak için alt okuma yapmaya da gerek yok zaten. Filmde baskın olan taşralı-aydın çatışmasının yanı sıra bir de aydın-aydın çatışması görüyoruz. Emre hayatın gerçeklerinden uzak, kopuk, idealist aydın, Zeynep de o yöredeki işleyişi benimsemiş (?) Emre’yi de buna çekmeye çalışan aydın(!). Filmin soruları çözülmemiş, ucu açık bırakması gerçek hayatın yansıması.

Zamanda gitgellere rağmen neden filmi kısımlara ayırma gereği duymuşlar, onu pek anlayamadım. Belki de her şeyin altından çok anlam kurcalıyorumdur :)

Film kimin tarafında?

Non-linear | unbiased | open work

Engl dersinde bir hocamız hikayede yerilen/övülen temaları incelerken hikayeyi aktaran kişinin olaylara nasıl baktığının da farkında olun, demişti. Kurak Günler’ın anlatımının tarafsız olduğunu görüyoruz. Ne Emre’nin idealistliği pohpohlanıyor ne de köylülerin -Emre’nin tabiriyle- "hoş olmayan" tavırları yeriliyor. Olduğu gibi dümdüz, ham aktarılıyor ve artık yargılar mısınız, yadırgamaz mısınız, abartı mı bulursunuz, gerçekler bunlar mı dersiniz size bırakılıyor. Film boyunca zamanda gitgeller yaşıyoruz, Emre her seferinde başka bir şey hatırlıyor ama bunların gerçekliği kuşkulu. Aynı gece iki yerde bulunmuş da olabilir, hatırladıklarından bazıları ilacın etkisinden de olabilir. Ki bu zaman gitgellerinin işaret edilmeden filmin içinde birden ortaya çıkması bazen geçmişte miyiz şimdide miyiz kafa karıştırabiliyordu. Bu bana şunu düşündürttü: Filmin sonunda insanların birden Emre’nin evinin önünde belirivermesi, kaçarlarken öfkeli kalabalığın arabaya hiç mi hiç zarar vermemesi, en sonda obruğun karşı tarafına ışınlanmaları… Bunlar da onun o geceki halisünasyonları olabilir, belki bunlar da gerçek değildi.

Sonu

Emre de domuz gibi o kasabaya sonradan gelmiş,  istenmeyen ve sonunda “eğlencesine” avlanan birine dönüşüyor. Doğru olmanın, doğruların peşinden koşmanın ne kadar zor olduğunu görüyoruz. Dokuz köyden kovulmadı belki ama ilk gittiği köyde avlandı…

Son düşünce

Sinematografik açıdan harika sahneler sundu. Gerilimi de komediyi de müziğiyle, çekim açısıyla, kimi zaman da diyaloglarla çok iyi yaşattı. Politik sorunlar yanında toplumsal sorunlara (avcılık, tecavüz, kundaklama gibi) değinmesi ve bunları az önce de dediğim gibi ham aktarması farkındalığı arttırıyor, duyguyu karşı tarafa aktarıyor. Oyunculuklar da harika. Sinemada geçirdiğim iki saate sonuna kadar değen bir film oldu.

11 Mart 2023 - SineBu

Written by:

Betül Mulbay